Alerjinin normalde zararsız özelliği olan maddelerin vücuda solunum, deri ve ağız yoluyla alınması sonrasında ortaya çıkan anormal yanıt olarak tanımlandığını belirten Prof. Dr. Güzel, “Alınan alerjen maddenin neden olduğu reaksiyonlar, alerjik hastalıkların temelini oluşturmaktadır. Bu hastalıkların ortaya çıkmasında etkili bazı risk faktörleri bulunmaktadır. Deri yoluyla maruziyet özellikle atopik hastalarda bu maruziyetin önemli bir risk faktörü olduğu bilinmektedir. Oral yolla alımın immüntolerans gelişimini artırdığı, bununla birlikte deri maruziyetinin ise alerjiyi artırdığı ifade edilmektedir. Deri bariyer bütünlüğünün bozulması deri bariyer bütünlüğünün bozulması ile alerjenin dendritik hücreler vasıtasıyla lenf sistemine taşınması ve sonrasında vücutta immün yanıtın ortaya çıkması diğer bir neden olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle yenidoğan döneminde aşırı su kaybı ile deri bütünlüğünün artması ve alerjenlere karşı duyarlılığın belirginleşmesi bu durumlardan biridir” diye konuştu.
Prof. Dr. Güzel, “Tedavide en temel unsur, alerjenden uzak durmaktır. Bu nedenle alerjen duyarlılığının tespiti oldukça önemlidir. Sık öksürük atakları, kanlı mukuslu dışkılama ve ishal atakları, tedaviye yanıtsız burun tıkanıklılığı, gece horlamaları, öksürükleri, egzersiz sonrası görülen öksürük atakları, kilo kaybı ve gelişme geriliği, hışıltı, stridor ya da ses kabalaşması, yaygın cilt kuruluğu, gözlerde kızarıklık ve kaşıntı atakları, ciltte kuru, kabuklu, kaşıntılı lezyonlar, sık orta kulak iltihablanması ve kulakta sıvı birikmeleri, baş dönmesi, göz kararması ve ani dudak ve kulak şişmeleri, kusma atakları varsa mutlaka alerji açısından değerlendirme yapılmalıdır” ifadelerini kullandı.
Gebeliğin özellikle ilk üç ayında antibiyotik kullanımı, sigara maruziyeti, yaşam ve diyet değişiklikleri ile değişen bağırsak mikroorganizmasının çeşitliliğinin azalması ile birlikte bebeklerde alerjinin tetiklendiğini belirten Prof. Dr. Güzel, “Normal doğum sırasında vajinal ve perianal dost bakteri maruziyeti alerjiyi önler. Artan sezaryen doğumlarla alerji sıklığının daha da arttığı bilinen bir durumdur. Sonbahar ve kış aylarında doğumla birlikte atopik dermatit ve besin alerjisi riski artar. Alerjen duyarlı bireylerde artan metabolizma hızı ile anafilaksi gibi ani ve hayati risk taşıyan reaksiyonların sıklığının arttığı bilinmektedir. Genetik faktörler yüzde 30-50 oranında etkilidir. Alerjiye işaret eden belirtiler İki farklı mekanizma ile gelişmektedir. Bu tip reaksiyonlarda alerjenlere karşı IgE yapısında antikorlar rol oynarlar. Alerjenle temas sonrasında dakikalar ya da saatler içerisinde bulgular ortaya çıkar. Alerjik rinit, astım ve bazı besin alerjileri bu reaksiyonlar arasında yeralır. Bu reaksiyonlar deri, orofaringeal, üst ve alt solunum yolu, gastrointestinal sistem veya kardiyovasküler sistem bulguları ile ortaya çıkabilmektedir. Reaksiyonlar hafif bulgulardan anafilaksiye kadar giden ciddi bulgularla kendini göstermektedir. Geç gelişen yani Non IgE aracılı reaksiyonlar: Bu tip reaksiyonlarda hücresel immünite rol oynar. Semptomlar ve bulgular 24- 48 saat sonrasında gelişir” dedi.
“TESTLER İLE BİRLİKTE EBEVEYN TESPİTİ DE ÖNEMLİ”
Prof. Dr. Güzel, “Alerjen tespitinde kullanılan testler ile birlikte ebeveyn tespiti de önemlidir. Ancak test edilemeyen gıda boyaları, deterjanlar ve katkı maddeleri gibi milyonlarca alerjenin olduğu da unutulmamalıdır. Desensitizasyon çalışmaları, oral immünoterapi, non allerjenik mamalar, adrenalin kullanımı gibi her bir alerjik hastalık bazında değerlendirilmesi gereken tedavi yaklaşımları bulunmaktadır” diye konuştu.